22 Şubat 2011 Salı

Bilmeli insan...

"Biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan rabbin adıylabaşlayan adamlarız Anna.."

Esirgeyen ve bağışlayan..Hep esirgeyen ve hep bağışlayan bir Rab.. Ne kadar da sanşlıyız.
Buna karşı yapılan ne.? Bütün günahları hataları geçtik hadi.Yüz çevirme.Haşa! Zaten artık yeterince günaha girdim,affedilmem artık.Yok böyle bir mantık. Bir ayetti sanırım. "Yalnızca müşrikler ve kafirler umudunu keser diye"
Yalvarmalı insan.Kimsin ki sen? Bi düşün gurur yapmakta ne demek.İşlediğin günahlar için gecelerce gözyaşı dökmeli ve yalvarmalısın.İçindeki şeytana uymamalısın.Uymamalıyım.Uymayalım.!

"Zaten..."ile başlıyan cümlelere kulak tıkamalı insan. Zaten ben günahkarım artık,zaten bu böyle.İnceldiği yerden kopmamalı hiçbir şey.Çabalamak..Öleceğini bile bile yaşayan insanlarız.Varsın affedilmeyelim.Biz bu dünyaya neden geldik? Kulluk. Eee?
Sorun ne o halde. Unutmak neden? Oysa her şey onu hatırlatmıyor mu?
İnsan bu konuda yerini,görevini,haddibi bilmemli.
Aslında bir aşk olmalı,derinden gelen.İlahi Yaratıcı'ya duyulan bir aşk. İşte o an her şey biter.Güzelleşir.

Olay budur.

"Bazen hayat vahyin kesiLdiği zaman gibidir Anna '"

Not: Anna-Tarık TUFAN okunulası.!

11 Şubat 2011 Cuma

Onu nasıl unutabilirim?

"Onu nasıl unutabilirim?"
Unutmayacaksın. Daha doğrusu, unutmaya çalışıp, bunun için çabalamayacaksın. Gerekirse, yüreğine taş basacaksın. Gecen gündüzüne karışacak, hayatın alt üst olacak belki. Gözünü kırpmadığın geceler olacak. Gündüzün bir anlamı kalmayacak. Gam ve keder yüreğini mesken tutacak.
Acının ta içinden geçeceksin. Bu hayata, "hayat" demeyeceksin. Yaşamayacaksın, ölüp ölüp dirileceksin. Ölümün içinden geçeceksin, ölmeden evvel. Öyle ki; acıdan müteşekkil olacaksın. Sen acının bizatihi kendisi olacaksın.
Aşka inanıyorsan eğer (ben şefkate inanıyorum), aşkın kederine de inanacaksın.
Aşkın sadece kaymağına talip olmayacaksın. Aşkın sonuçlarına da razı olacaksın.
Baksana, aşka gerçekten inanan şair Sezai Karakoç ne diyor, nasıl da yürekli diyor: "Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı/ Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum/ Gelmiş dayanmışım demir kapısına sevdanın/ Ben yaşamıyor gibi, yaşamıyor gibi yaşıyorum/ Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum" Hiçbir sızlanma var mı bu dizelerde? "Onu nasıl unutabilirim, aşkın acısından nasıl kurtulabilirim?" diye en ufak bir serzeniş var mı?
En önemlisi, "Zavallıyım" sözünü yüreğine sokmayacaksın. Beni bıraktı ya da sevgime karşılık vermedi; "sevilmeye layık değilim ki" diyerek kendine ihanet etmeyeceksin. Göğsünde bir kurşun gibi taşıyacaksın aşkı; göğsüne çiçek gibi takıp, ne zaman kuruyacak diye beklemeyeceksin.
Kalbine karışmayacaksın. Âşık olurken kalbin sana bir şey sormadıysa, maşukundan soğurken de sana sormayacak inan. Kalbin kararını kendi verecek. Kalbini rahat bırakacaksın.
Ayrıca, onu çok seviyordun hani? İnsan sevdiğini unutmak ister mi? Sevdikleri ölen insanlar, en çok neden korkarlar biliyor musun? Onları unutmaktan. Hem de, unutmadıkça yürekleri daha bir kederle dolmasına rağmen. Hem çok sevdiğini söyleyip hem de onu nasıl unutabilirim diyorsan, bir sorun yok mu bu işte, diye düşüneceksin.
Hem, aşkını değil, kederini, kalbindeki sızısını unutmak istiyorsun belki de. Karşılık bekledin, bulamadın. Bulamamanın narsisistik incinmesini yaşıyorsun. Aşk eğer sırf sevmekse, neden sevilmekle meşgulsün? Olmuyor değil mi? Karşılıksız olmuyor. Aşk mukabele talep ediyor. O zaman, aşkı bir kere daha düşüneceksin.
O zaman çektiğin acıya "aşk acısı" demesen; "karşılık bulamamanın acısı" desen? Reddedilmenin acısı. Ayrılığın acısı. Zevalin acısı. Sevilmediğini düşünmenin acısı. "Bunu hak etmedim, güzel ve iyi bir insandım. İyi bir aşkı hak ediyordum" derken bile, aşka düşmekle yetinmiyorsun. Aşkına mukabele bulamamanın derdiyle meşgulsün.
Keşke düşünsen; hiçbir acı, hiçbir üzüntü, hiçbir keder, bir gün sona erecek hayattan daha uzun süreli değildir. Nasıl ki dünyada misafirsek; sevinçler de kederler de bizde öyle misafir. Nasıl ki dünya bizi ağırlıyorsa, biz de sevinç ve kederleri, üzüntüleri öyle ağırlayabiliriz.
Belki bu söylediğime kızacaksın; duygular nankördür. Bugün var olur. Gün gelir, zevale mahkûm hayat gibi zeval bulur. Bir sabaha kalkarsın. Kalbin sevgilisine küsmüştür. Tamam, bu her insanda olmayabilir. Ama inan çoğu insanda vuku bulur. Bir kere daha söylemek isterim ki; bu dünya hayatı ezelî ve ebedî değilse; duygular da ebedî değildir. Ebedî olan sadece O'dur.
"Bir daha başkasını sevemem" de bir yanılgıdır. Seversin. Sevebilirsin. Yeter ki kalbini rahat bırak. Ona karışıp durma. Onu kalbinden söküp çıkarmaya çalıştıkça, çiviye çekiçle bir kere daha vuruyorsun.
Belki de ölüm geçirecek aşk acını. Dünyadaki hayatının bitiş çizgisi, aşkını da bitirecek. Aşkının ipini ölüm çekecek. Şöyle ya da böyle, şu ya da bu; bir gün bitecek. Bir gün unutacaksın. Ve bir gün de unutulacaksın.
Ha, bir de; hani dua ediyordun, "hayırlısı olsun Rabbim" diye. "Hayırlısı değilse olmasın" diye geceleri kalkıp yalvarıyordun O'na. Bak, olmadı işte. Niye teslim olmuyorsun. Yaratıcın duanı kabul etti işte. Hayırlısı değilmiş ki, olmadı. Fuzuli şekilde neden O'nun işine karışıyorsun.
Kalbini rahat bırak...

Mustafa ULUSOY

8 Şubat 2011 Salı

Çok Geç KaLmış Bir Yazı..!

"Ve birgün öleceğim: Kesinlikle öleceğim ve öldüğüm gün anlayacağım ki,
yaşadığım hayat, paydası sonsuzluk olan basit bir kesirden ibaretmiş.""

                                                                                             


Her zamanki gibi bir sabahtı.Annem yataktan kalkmak için türlü şeyler söylüyordu.Ama uyku oldukça tatlıydı. "Kalk kızım,bak Defne ölmüş" dedi annem. Uyanıverdim birden. Defne Joy Foster ölmüştü.Hayranı olduğum biri değildi,çok takipte etmezdim. Ama birkaç programını izlemiştim. Nedense içim bir tuhaf olmuştu. Tuhaf gelmişti birden. Şaşırmıştım.Ruh halim tuhaflaşmıştı birden. Ölüm gerçekten her andı ve ben en çok anne ve babamın ölebilme ihtimalinden korkmaktaydım.Kahvaltımı yapıp okula gittim. Bir insan ölmüştü ama her şey aynıydı.Mustafa Ulusoy'un br kitabında bir cümle vardı."Şu an ölsem,dünyadan ne eksilir?"..
Koca bir hiçti sanırım.

Akşam eve geldiğimde haberlere baktım. Defne Joy Foster 'ın ölümüyle ilgili onlarca soru işareti vardı.Evli bir bayan,bir çocuk,bir eş,yabancı bir ev...Aslında bananeydi.! Sadece Allah rahmet eylesindi. Ancak kalbimin fesat tarafına hakim olamıyordum.! Sürekli bir şeyleri kurcalamak,kınamak,ayıplamak geliyordu içimden.Üzülmek yerine,kınamak..Tuhaf bir karmaşa hakimdi kalbimde. Değişikti.
Kafam biraz dağılsın diyerekten facebook'ta bakındım biraz. Bir arkadaşım aynen şu satırları yazmıştı sayfasına:
"evli olup,kocasını hiçe sayan,çocuğu olup,onu önemsemeyen. Bir barda sabahlayıp,ilk kez tanıştığı bir adamın evinde ölü bulunan Defne Joy Foster için "ay çok üzüldüm,vay yazık olmuş" diyen insanları gönülden kutluyorum.!"diyordu.
Evet,itiraf etmeliyim benimde içimden bunlar geçiyordu.Yorum yazıp,onaylamak istedim bu düşünceyi.Üzüntü ve sitem...
Ama vazgeçtim.Birkaç dakika sonra yine aynı yazıya gözüm ilişti.9 kişi beğenmişti ve bir yorum vardı.Sanırım birisi benim yazmak isteyipte,yazmadığım yorumu yazmıştı diye düşündüm.Aynen şöyle diyordu yorumda:
"Kim bir kardeşini, bir günah sebebi ile ayıplarsa, o günahı işlemedikçe o kimse ölmez!" hadisi şerif.  Diyordu.
İçim bir tuhaf oldu. Salak hissetim kendimi.Ben bu hadis-i şerifi çok iyi biliyordum.Ama her an hissetmiyordum bildiklermi,yaşamıyordum her an. Ve bir kez daha farkettim ki bilmek ve bildiğini yaşamak çok farklı şeydi. Ve ben bunu da çok iyi biliyordum. Kendimi kötü hissettim.Tarifsiz birşeydi.Doğumumla,öleceğim zaman arası bir nefes kadar kısaydı. Ama ben dinim gereklerini ne kadar biliyor ve ne kadar uyguluyordum. Üzüldüm..
Her yarın,bundan sonra ki yaşamımın ilk günüydü ve ben her yeni günü layıkıyla geçirmeyi diledim.

" Günahkârın günahının lafını etmek, günahkârın günahından daha ağır bir günahtır."
Okunulası!

http://www.haber7.com//haber/20110206/Defneyi-Hincaldan-daha-iyi-bilen-birini-biliyorum.php

10 Ocak 2011 Pazartesi

Düşün..!!

"Hiç kimse sınanmadığı günahın masumu saymasın kendini.”

Nereden nereye insanoğlu.Tertemiz bir sayfa ile başlangıç yaptın hayata.Çocukken sayılmadı günahların,hataların.Adı üstünde sen çocuktun.Büyüdün zamanla."Masumum ben"dedin.
Sokaktaki hırsızdan,katil olan onlarca insandan masumdun. Evet masumdun,çünkü onlar gibi sınanmamıştın henüz.Belki vaktin gelmemişti,belki Rabbin henüz istememişti.

Masumdun evet,ama şimdilik.Aynı şekilde sınadığında, onlar kadar sabredemiyecektin belki de.Son dakikada deği belkil,daha ilk dakikada kaybedecektin masumiyetini. Ak defterine ilk karayı düşürücektin o an.Sadece Rabbin sana mühlet verdiği için henüz masumsun.Belki ebedi olacak,belki de çekip gidecek bu masumluğun...
Düşün ve hak ver sadece.Hekes kendince haklı mücadelesinde.

Ve evet..
"Sırf sınanmadığı için şimdilik masum olan ben nasıl sahiden masum olabilirim? "

Düşün sadece..